28 Şubat 2010 Pazar

Pencere Önü




28 Şubat ve kış bitmiştir! Hem cemre de düşmüştür..havaya mı, suya mı, toprağa mı bilmem artık, düştüyse bu iş bitmiştir; gri renklerin gitme vakti gelmiştir. Hala camları ısrarla yağmur damlaları hırpalamaya çalışsa da kışa ait değil, baharın onlar.. günler artık yerinde duramaz olur. Ilık, sıcak, pırıl pırıl, güneşli..

Günler uzasın, ışıl ışıl akşamüstü güneşi girsin camlardan içeri, gün batımı kızıl, ateşten bir parça gibi olsun, seyretmek için uzun uzun oturalım, dilek de tutalım sonra güneşi batırırken, hem bir-iki kadeh bir şeyler de içeriz gözümüzü kısmadan güneşe bakmanın tadını çıkarırken.. erguvanlar açsın, pembenin, morun, mavinin türlü türlü tonları, bakmaya doyamayalım.. erguvanlar en güzel nerde olur, nerde açar kimbilir, yumuşak iklimde büyüdükleri, deniz kokusuyla renklendikler kesin, pencerenin önünden erguvanlar gözüksün baharla birlikte.. o olmazsa begonvil de olur; yaza yakışır, ağustos böceklerinin sesine yakışır begonviller.. nerde olurlarsa olsunlar, onların olduğu yerden denizin bir ucu mutlaka gözükür.

Pencerenin önünde oturalım, erguvanlar gözükse yeter, begonvil de olur..

21 Şubat 2010 Pazar

tentation






bana yaşadığın şehrin kapılarını aç,
sana diyeceklerim söylemekle bitmez.
yıllardır yaşamamdan çaldığım zamanlar,
adına düğümlendi

bana yaşadığın şehrin kapılarını aç,
başka şehirleri özleyelim orada seninle.
bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar,
ikimize yetmez.. (ö.a)

Var mı Bunlardan Daha Keyiflisi!?..

Animasyon dünyasının en başarılıları ve en sevimlileri bunlar olmalı..
ice age, up, finding nemo & shrek :)



Ice Age 1
Yükleyen Nope198










ederlezi




bir bregovic saheseri..




same amala oro kelena
oro kelena dive kerena
sa o roma, o daje
sa o roma, babo, babo
sa o roma, o daje
ej, ederlezi
ederlezi
sa o roma, o daje

sa o roma ama rodive
ama rodive, ederlezi
same amala oro kelena
oro kelena dive kerena
sa o roma, o daje
sa o roma, babo, babo
sa o roma, o daje
ej, ederlezi
sa o roma, o daje

ej... ah...

same amala oro kelena
oro kelena dive kerena
sa o roma, babo, babo
sa o roma, o daje
sa o roma, babo, babo
ej, ederlezi
sa o roma, daje

18 Şubat 2010 Perşembe

16 Şubat 2010 Salı

task completion wishful thinking syndrome



fazla mesai.. adı üzerinde "fazla" işte.

"fedakarlık" adı altında insanın sömürülmesi de denebilir ya da "esnek çalışma saatleri" olarak da adlandırılabilir o işi sağlayan tarafından. hele bir de sorumlu ve işini iyi yapmaya çalışan bir yapıya sahipseniz o işi sağlayan her kimse daha ne ister bu dünyada. zaten size söylenmeden maksimum kazanımı sağladığınızdan sizden iyisi de olmaz ama ya gelip, giden, geçen saatler.. kendi kendinize yıprattığınız sinirler..





yıldırım türker der ki; "vakit nakit değildir, vakit hayattır. hayatına dön. fazla mesaiye kalma. "
tam olarak anladığım bir konu olmasa bile nerden esti ise isyan edesim geldi gece gece.

hay sizin kapitalist sisteminize..

13 Şubat 2010 Cumartesi

sana bakmak..

" o " na...




''her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah’a inanmaktır''

cupido & psyche

aşk nedir sorusunun cevabı..

hiçbir şey yok iken henüz ne yer ne gök, onların yaşadığına aşk denildi.

cupido (eros) ve psyche'nin aşkları yarattı tüm insanlığın doğasını belki de..



" cupido annesi aphrodite gibi dünyaya güzellik ve neşe getirir, insanların gönüllerini aşk ateşi ile yakar, insanların mutluluklarını yada sonlarını hazırlardı. sırtında bir çift kanadı vardı. bu kanatlarla uçarak dünyayı dolaşır geçtiği yerlere çiçek kokuları saçardı. cupido'nun elinde her zaman okları olurdu. bu oklarla insanları kalplerinden vurur onları birbirlerine aşık ederdi. ve bir gün kendiside bir güzele aşık oldu.



Psyche bir kralın üç kızının en güzeli idi. gerçekten o kadar güzel, o kadar alımlıydı ki görenler onu aphrodite sanıyorlar ona tapınıyorlardı. Aphrodite bir ölümlü ile karıştırılmaktan hiç hoşlanmamıştı. bu yüzden bir gün oğlu cupido'yu yanına çağırdı ve onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık ederek cezalandırmasını istedi. cupido annesinin isteğini yerine getirmek için hemen yola koyuldu. psyche'yi bulduğunda, çok gururlu olan ve kimseye aşık olmamakla övünen bu genç kızı, dünyanın en çirkin, en kötü erkeğine aşık etmeye niyetliydi ancak kalbini nişan alarak oku atmak üzereyken psyche'nin güzelliği aklını başından aldı. onu başkasına aşık etmek isterken kendisi aşık olmuştu. psyche'yi alıp sihirli bir saraya götürdü. Bu saray uyuyan bir ormanın ortasında kurulmuş, muhteşem fakat ıssız bir saraydı. Kanatlı güzel delikanlı gece karanlık düştükten sonra kendini göstermeden saraya giriyor ve sevdiği ile buluşuyordu. Sihirli sarayda bir insanın isteyebileceği her şey vardı. Fakat psyche'nin tek istediği kendisini deliler gibi seven bu delikanlının yüzünü görmekti. Fakat cupido bunu kabul etmiyordu, gece hep karanlıkta geliyor ve güneş doğmadan da gidiyordu, akşamları sarayda ateş yada mum yakılmasını yasaklamıştı. psyche ne kadar yalvarsa da fayda etmedi.

"Aşkımızın sırrını kalbinde taşıdığın sürece mutlu olacaksın" dedi cupido "Beni görmeyi aklından bile geçirme, kim olduğumu yada kimin oğlu olduğumu öğrenme, bilmeden tanımadan beni körü körüne sev..senden gizlenen şeyleri öğrenmeye çalışarak mutlu olma fırsatını elinden kaçırma."



Ve psyche de bunu kabul etmiş..cupido'yu görmeden kim olduğunu bilmeden körü körüne sevmişti. Birlikte çok mutluydular ancak psyche'nin kızkardeşleri onların bu mutluluğunu kıskandılar..bir gün kardeşlerini ziyarete geldiklerinde ona sevdiği delikanlının dünyanın en çirkin en iğrenç en vahşi görünüşlü adamı olduğunu söylediler. Eğer güzel bir delikenlı olsaydı, sevdiğinden yüzünü gizlemezdi, seni böyle ıssız bir sarayda tutmzdı dediler. Ve ona gece sevdiği gelmeden önce yanan bir lambanın üzerine vazoyu ters çevirip koymasını söylediler. Böylece cupido uyuduktan sonra vazoyu kaldırıp aydınlıkta onun yüzünü görebilecekti.

psyche merakına engel olamayarak kardeşlerinin dediklerini yaptı. Yanan lambayı bir vazonun altına gizleyerek sevdiğini beklemeye başladı. cupido her şeyden habersiz saraya dönmüş kendinisevdiği kadının kollarının arasına bırakmıştı. Kısa sürede uykuya daldı. psyche cupido uyuyunca gürültü yapmadan yavaşça yataktan kalktı ve ters çevirdiği vazoyu alarak lambayı eline aldı, yatağa yaklaştığında gördükleri karşısında hayrete düştü. Çirkin ve iğrenç bir erkek görmeyi beklerken genç çok yakışıklı bir erkekle karşılaşmıştı. cupido'nun yakışıklılığı dünyada ki başka hiç bir erkekle kıyaslanamadı. Yüzü tarif edilemeyecek kadar güzel bu delikalıyı görünce psyche'nin ona duyduğu aşk daha da arttı..sevdiğini alnındn öpmek için eğildiğinde elindeki tabağı düz tutamadığından içinde fitil bulunan lambanın kızgın yağından bir damla cupido'nun çıplak omzuna damladı. cupido duyduğu acıyla sıçrayarak uyandı. Sevgilisinin kendisini dinlemeyip yüzünü görmek için ona oyun oynadığını anlayınca hemen kanatlarını açıp uçarak oradan uzaklaştı. cpido'nun gitmesiyle psyche için yaptığı büyülü sarayda bozuldu. psyche üzüntüden ne yapacağını bilmez olmuştu. Hatası yüzünden dünyada her şeyden çok sevdiği kişiyi kaybetmenin acısıyla yollara düştü Sevdiğini tekrar bulma ümidiyle tüm dünyayı dolaştı, sayısız yerler gezdi am bir türlü cupido'nun izine rastlayamadı. Nihayet dolaşmaktan bitkin bir halde Aphrodite'in sarayının kapısını çaldı. Onun kendisine acıyıp oğlunun yerini söyleyebileceğini düşünmüştü ancak Aphrodite ona yardım etmek bir yana onu bir köle olarak çalıştırmaya başldı. Zavallı psyche sevdiğine ulaşabilmek için buna da razı oldu ve tek kelime dahi etmeden kendisine emredilen her şeyi yaptı. cupido için her türlü acıya katlanmaya razı oldu.



Nihayet bir gün cupido'nun yanan omzu iyileşti ve kendisine bu kadar yürekten bağlı olan sevgilisinin kaderini değiştirmek için Olympos'a gitti. Zeus'un ayaklarına kapanıp psyche'nin kurtarılması ve kendisine eş olarak verilmesi için yalvardı. Zeus onun tüm isteklerini kabul ederek Hermes'e psyche'nin Olympos'a getirilmesini emretti.

psyche tanrılar katına getirildi ve orada hayatta her şeyden daha çok sevdiği erkekle evlenerek çok mutlu bir hayat sürdü.



be my valentine..

9 Şubat 2010 Salı

kim korkar yaşlanmaktan ?




zaman geçer yavaşça ama çok hızlı, bırakır tozunu üzerine, sen yaşlandım sanırsın.. oysa o toz değildir yaşlanmak, yaşadığın hayatın üzerinde kalmış nemidir aslında. hüzündür yaşlanmak.

doğumunla başlar herşey;
yürürsün, konuşursun, oynarsın; güzeldir.
büyürsün, ilk aşk'ını görürsün; heyecandır..
sonra bi ses duyarsın; "anne" der, "baba" söyler; mutluluktur..
sevdiğinle geçirirsin zamanını; aşk'tır..
sana anne baba diyenlere anne baba derler; gururdur..
zaman geçer yavaşça ama çok hızlı; aşk bildiğinle yaşlanırsın her yaşında yeniden aşık olursun..

" seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol
istiyorum.
nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla
kutlamalıyız.
yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
böylece yaşamalıyız işte.

sonra çocuğumuz olmalı,

düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım
sıranı.
yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta
kırmalısın.
hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız
olmalı.
herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden
mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz
olmalı.
saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar, çocukları güvence
altına alıp gitmeli bu şehirden.
kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere
gitmeliyiz.

geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde
sallanmalıyız.
eve gelip benden kahve istemelisin.
çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi
anımsamalıyız.
ben, "bey" demeliyim sana, sende "hanım".

öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
tebessümler açtırmalı yüzünde.
birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı
yüzümüzde.

birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde... " (c.y)

7 Şubat 2010 Pazar

Avni & Huysuz İhtiyar


Hani kimi nev-i şahsına münhasır insanlar için ‘çizimi komik’ derler ya.. Avni gerçek anlamıyla çizimi komik bir karakterdi.. her gördüğümde güldürür beni, tipe bak derim içimden.. saf ama uyanık geçinen, hor görülen ama şeker bir afacan..

Böyle bir karakteri ‘huysuz bir ihtiyarın’ yarattığına inanması güç; ve o huysuz ihtiyarın yarattığı Avni’nin ünü tüm dünyaya ulaşmış, tüm nesilleri güldüren bir karakter olmuş ki bu da onu mizahın ustası yapıyor. Oğuz Aral’ı tanıyanlar ardından onu ölesiye çalışan, ölesiye seven, yaptığı her şeye ruhunu, bedenini katan, üretken mi üretken, fena halde öfkeli, fena halde huysuz bir dahi olarak hatırlamışlar. Yeni öğrendim, hala onun anısına Penguen çizerleri kendi kalemlerinden Avni’yi çizmeye devam ediyorlarmış.

Ara sıra Huysuz İhtiyar’ı okurdum, onun da ruhunun derinliği yazılarına yansırdı bana kalırsa. Fena halde huysuz bir karakter ve mizah gücü… bu işte bir dahilik yada delilik olduğu kesin; ikisi de aynı kapıya çıkıyor ya neyse.. huzur içinde yatsın huysuz ihtiyar.


6 Şubat 2010 Cumartesi

'Ben Öyle Bildiğiniz Keklerden Değilim'



çünkü ilk kez kek yapan ellerde yapıldım ve müthiş bir kek oldum..laf aramızda beni yapan şahıs pek kek sevmezmiş..buna rağmen onu motive eden her neyse öyle bir ilham vermiş ki beni şu yukarda gördüğünüz tükenmeden önceki tadıma doyulmaz halimle pişirmiş(ti) ve üstüne de yemiş(ti)..artık o da bir kek sever.

benzerlerimden yapmak isteyenlere:
(aynı beni yapamazsınız çünkü işin sırrı olan küçücük değerli bir malzeme beni ilk kez yapanda gizliymiş)

gerçek adım: sulu kek
içimdekiler:


• 3 adet yumurta
püf noktası : buzdolabından 1-2 saat önce çıkarılmalılarmış ki hani o bazı kek türevlerinde burnunuza gelen yumurta kokusu olmasın!!

• 1,5 su bardağı toz şeker

• 2 su bardağı silme* un
*silme demek yerine dolu dolu bir su bardağı da denebilir tabi ama havalı oldu böyle
mutfak jargonu: silme un!

• 1 paket vanilya

• 1 paket kabartma tozu

• 1 bardak su
püf noktasında son nokta: normal tarifte su yazarmış ama beni yapan yaratıcı kişilik su yerine 1 bardak taze sıkılmış portakal suyu koymuş :)

• 1 çay bardağı sıvı yağ (önerilen ayçiçeği yağı)

• limon kabuğu rendesi ve birkaç damla limon suyu
limon kabuğu rendesi azıcıkk olmalı.
mutfak jargonu: gözkararı!

içimin içinin malzemesi:

• ne bulursanız: fındık, kayısı, üzüm, elma ve eritilmiş çikolata (olur olur çok isterseniz kakaolu da olur)
bunları koyarken abartmamak lazım, ama cimrilik de yapmamalı
mutfak jargonu: arzuya göre!

hazırlanışım:

şekeri ve yumurtaları geniş bir kasenin için mixer yardımıyla son sürat çırp.
püf noktası: süper çırpılmalı ve bembeyaz bir renk elde edilmeli. üzerine un elenerek eklenmeli.

sonra da vanilya, kabartma tozu, 2-3 damla limon suyu, yağ ve su (veya portakal suyu) eklenmeli. hepsi tekrar mixer yardımıyla 5-6 dakika karıştırılmalı. pürüzsüz bir karışım olmalı, un parçacıklarından eser kalmamalı! her yerini yağladığınız ve malzemenin yapışmaması için un serptiğiniz kek kalıbına önce karışımı sonra da iç malzemlerini (fındık, kayısı, limon kabuğu rendesi, üzüm vb..) dökmeli.

..ve beni 200 derecede önceden ısıtılmış fırına hiç acımadan vermeli, pişmem için sabırla beklenmeli. yaklaşık 45 dak.lık sürede pişerim. bu 45 dak.lık pişme süresince fırının kapağı asla açılmamalı yoksa kabaramam, sönüveririm hatta içime çökerim.. çok bakmak istiyorsanız fırının penceresinden izlerseniz.

ben pişerken evinizin içine dolan kokum sayesinde sabırsızlanıp, fırından çıkar çıkmaz bunca emeğin üzerine takriben 3 dak. içinde yutulurum. öyle lezzetli ve hafifim ki beni afiyetle yerken mutluluktan gözleriniz yaşarır..

İmza: Sulu Kek

4 Şubat 2010 Perşembe

hakeme gözlük




yakmışsın kendini erman hoca..

sana insan diyenin..



16..

22. grand slam finalinde 16. şampiyonluk..

böyle yazınca çok etkileyici olmadı evet şöyle deneyeyim;

son 19 grand slam de 18 final !




tenisin tanrısının ikizleri.
6.aylarını dolduran, babalarına 2008 hayal kırıklığından sonra şans getiren melekler;
charlene riva ve myla rose.

uzaklarda bi laf var; " if tennis were a religion than roger federer would be god."

ne zaman true gland slam yapar o zaman anlamlanır bu sözler.