
* güzelim senin için kararmış, problemlerin var
- var var valla..
* ama halledeceksin şekerim, para geçecek eline, yüklü hemde
- aman aman keşke..
* bak bak bak! görüyomusun, uzun ince bişi var şurda
- hani ya? hani, nerde?
* bak valla uzatmış işte ellerini, zürafaya benziyo, sizin oğlanın iş meselesi kesin bu
- ay inşallah yaa
* iki yol var önünde, iki şey arasında kalmışsın, bir seçim yapmak zorunda kalacaksın
yüreğin kabarmış senin..
kalabalık bir ortama gireceksin..
kalbin çok temiz..
dileğin olacak ama biraz zaman lazım..
böyle gider bu.. o ufacık fincanın içine uçanından kaçanına, yüzeninden zıplayanına envai çeşit hayvanın sığdırılması da cabası tabi..
osmanlı'da fal baktırılacak şahısların her birine farklı bir fincan verilirmiş, fala bakacak olan şahsiyet de ayrı bir odada oturtulur böylece hangi fincanın kime ait olduğunu bilmezmiş.
inanmak..
inanmak; görmediğin bir şeyi kabul etmek ise eğer bilemediklerimize, çözemediklerimize itimat ise eğer; gel de inanma şimdi.. son baktırdığım falda bir "prenses" den bahsetmişlerdi.. hadi bakalım, hayırlısı..