21 Ekim 2010 Perşembe

hayal bu ya..




işte hayal bu ya; bembeyaz kumlar, gölgesi turkuaz rengi sınırsız bir denize düşen palmiyeler ve güneş..

yanımda remedios kulağıma şarkı söylerken sahilde kumdan kale yapan, küreğiyle denizden kaleye su taşıyan biri kırmızı bandanalı, diğeri mavi şapkalı ve örgü bileklikli yaşları tahminen 3 yıl 2 ay ile 4 yıl 8 ay arasında değişen 2 adet muhteşemlik..

hayal denilen şey müthiş, sınırsız ve tam yetkili özgürlük ise bu gece böyle uyuyorum.. hayalim gerçek olsun diye uyuyorum..






05.11.2010 / Remedios der ki : bu hayali The Beach Boys süslesin... her dinlediğimde deli gibi neşelendiren ama yaşlanmayan soundtrack Cocomo! klip diye buna derim ben :)) hadi gidelim!! Aruba! Jamaica! Bermuda! Bahama!...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Aşk & Yemek



Yemek yemekten daha güzel olanı, yemeği aşkla yapmak, aşkla yemek.. Hatta zevkle hazırlanmış, damağınıza olduğu kadar gözünüze, ruhunuza hitap eden zarif bir sofrada yerseniz, üstelik yerken aşıksanız mutlu anlar hiç bitmesin istersiniz. Willy Passini “Aşk ve yemek, vazgeçilmez iki ihtiyaç ve zevk” derken, “Ne kadarı ihtiyaç, ne kadarı zevk?” diye başlamış kitabına.. yemek ve aşk arasındaki ilişkiyi sorgulamış..


Passini'nin yaptığı çıkarımlar işin derinlerine inebilir; ama bana göre küçük ve zevkle hazırlanmış bir masanın, sevgiyle hazırlanmış tariflerden sürpriz yemeklerin bile (pek becerikli ve usta olmasanız bile :) aşkı beslediği sorgusuz sualsiz bir gerçek!

Onu bunu bilmem..ben zaten sevinince, üzülünce, gerilince, gevşeyince, endişelenince, şu olunca bu olunca iştahı kaçanlardan diilim!tam aksine zevkle yiyenlerdendim. Yaşasın yemek yemek, yaşasın “aşk”la yemek :)

Güzel tariflere aşkla yer vermiş iki site, "yemekaski" ve "portakalagaci", ben çok sevdim!

25 Temmuz 2010 Pazar

Eğer Bir Yıldızınız Varsa...



Her gece gökyüzüne bakıp gülümsemek, dileklerinizi göndermek ve şükretmek için bir sebebiniz vardır,
Sanki yerini bilirmişçesine gözlerinizi kısıp olduğu yeri işaretlemek istersiniz,
Gidecek hiç bir yerimiz olmasa bile 'bir yıldızımız var ya!' diyebilirsiniz karşılıklı,
Şu hayatta alabileceğiniz en anlamlı hediyelerden birine sahip olduğunuz için teşekkür edersiniz,
Gözlerinizi kapatırken 'yıldızınızda' buluşmayı hayal edersiniz,
Siz yaşlansanız da, bu dünya, hatta bu evren var oldukça var olacak bir hediyeye sahip olmanın mutluluğunu yaşarsınız,
..ve bir gün 'birlikteyken' bir teleskobun ucundan gerçekten yıldızınızı görmeyi dilersiniz...

Teşekkür ederim, :x

10 Temmuz 2010 Cumartesi

macahel

a.g, 34 yaşında lösemi hastası. doğduğu yerin yolları yılın 6 ayı kapalı. a.g , aylık ilaç kullanmak zorunda ve bu ilacı an yakın yazdıracağı yer yaşadığı yere 350 km uzaklıkta. a.g; her ay 1 gün önceden yola çıkıyor, ilacını yazdıracağı hastanenin olduğu ilde bir gece konaklıyor ve ertesi sabah ilacını yazdırıp yaşadığı yere geri dönüyor. a.g nin yan komşusu rıza amca'nın karısı haftanın 3 günü diyalize girmek zorunda. haftanın 3 günü. nasıl çözmüş bilmiyorum ama haftanın 3 günü hastanedeler. tabi her gidişleri bir gün öncesinden. 6 gün yapar. a.g nin ablası doğum yaparken kanaması olunca, kar yüzünden hastaneye yetişememiş. 28 yaşında bu doğup büyüdüğü yerin yollarında can vermiş. aslında bütün köy doğumları yaz aylarına denk getirmeye çalışıyor ama olmuş işte bir hata. ayarlayamamışlar. köydeki sağlık ocağında bir ebe ve bir sağlık memuru var. 3.sınıf istasyon olarak düzenlendiğinden doktor kadrosu yok. zaten onların da böyle bir talebi yok. doktor ellerinin altında olsa ne olacak. acil bir durumda onlar da biliyor bu dağların onlara yol vermeyeceğini.



a.g; arıcılık yapıyor, abisi de öyle. babaları da arıcıymış. dedesi öğretmiş babasına da. yiyecekler stoklanıyor, öyle her canının istediğini alayım bulayım gibi bir şansları yok. kış için un, buğday stoklanıyor, ekmeklerini kendileri yapıyor. işin tuhafı bu kimseye zor gelmiyor. alışmışlar ve dışardaki hayatı da böyle sanıyorlar. bütün ülke böyle yaşıyormuş gibi.



a.g; nin yaşadığı yerde ilköğretim okulu var. eğer çocuğunu okutmaya devam etmek isteyen olursa 80 km ilerdeki ilçeden ev tutup ordaki liseye yazdırması gerekiyor. bu şartlar altında kim bununla uğraşır değil mi? kim bu insanları sorumlu tutabilir ki çocuklarını niye okutmuyorsun diye.. ama öyle değil işte, a.g turizm mezunu. rıza amcanın 2 kızı matematik öğretmeni, küçük oğulları da biyoloji okuyor. okuma yazma oranı % 100.



arıcılıkla uğraşıyorlar demişken tek işleri bal satmak değil. tema öncülüğünde bir tesis kurulmuş ve orda laboratuar şartlarında kraliçe arı üretip tüm ülkeye satıyorlar. çünkü dünyadaki 3 saf arı ırkından biri olan kafkas arı ırkı sadece burda bulunuyor.
herkesin kendine ait bir ormanı var. evet ormanları var. ladinleri köknarları var yüzlerce yıllık. ama kimse kimsenin ormanına girmiyor, kimse de kendi ihtiyacından fazlasına dokunmuyor. a.g'nin amcasının oğlu hes kurmak için istanbul'dan bir şirketle geri geldiğinde bütün köy karşısına dikilip engel oluyor. senin benim anlayamayacağımız bir dürüstlükleri ve bulunduğu çevreyi sahiplenme, koruma içgüdüleri var bu insanların.



ilkbahar, yaz aylarında tüm türkiye'den turist akınına uğruyor bu köy. onlara ev sahipliği yapıp , gelen hiç tanımadıkları şehirli (!), modern (!) insanlara etrafı gezdirip, evlerini açıyorlar ve karşılığında hiçbirşey beklemeden uğurluyorlar güler yüzle. yabancı turistlerin askeriye'den izin almaları gerekiyor sınır köyü olduğu için. ama onların da sayıları hiç de az değil. çoğu ingilizce biliyor zaten. misafir misafirdir ne de olsa.



macahel' in doğasını, yeşilini, maral şelalesini onu bunu anlatmaya gerek yok. bu insanlarla aynı ülkede yaşadığını bilmek ve bunu görmek için, geleceğe umutla bakmak, bu ülkeye ve bu ülkenin insanına hayran olmak için bir gece de olsa gitmeli, o insanlarla aynı havayı solumalı. sonra yeniden döneriz zaten gerçek (!) dünyamıza.

4 Temmuz 2010 Pazar

Yer misin, Yemez misin? : )



Meğer evde yapılabilirmiş dondurma!??!

Büyük teyzeden gelen talep üzerine internette yapılan tarif araştırması sonrasında binbir çeşit tarifi ve dayanılmaz sunumlara bürünmüş dondurma fotoğraflarını gördükten sonra gece yarısı gelen dondurma krizini dindirmenin yolu "mış" gibi yapmakmış..birazdan mutfağa girip dondurma yaparmış, üstüne de yermiş gibi yapmadan önce uygun bir tarifi bulup yazmalı ki sonra unutulmasın..blogun bir köşesinde dursun.

Hem bir gün bir haftasonu ulaşımı zor, insan eli değmemiş yerlere gitmek, kalmak zorunda kalırsanız -misal çok yükseklerde bir köyde, yaylada, pansiyonda, dağ evinde..olur ya- sonra canınız dondurma çekerse süt, su, şeker, çikolata bulmak kolay, yapar ya da yaptırır yersiniz afiyetle..

gerçek adım: damla sakızlı ve çikolatalı dondurma

içimin malzemeleri:

•1 litre süt (5 su bardağı)
•1 su bardağı + 1 yemek kaşığı şeker
•1 silme yemek kaşığı salep
•2 adet damla sakızı
•Ayrıca çikolatalı dondurma için 40 gr.çikolata

hazırlanışım:

•Sütü tencereye koyup kaynamaya bırakın
•Bir havanda çok az şeker ve damla sakızını dövün.Diğer şeker ve saleple karıştırın
•Süt kaynamaya başladıktan sonra,karışımı içine atın
•Karıştırarak 10 dakika pişirin ocaktan alın.Dondurmayı ara sıra karıştırarak soğutun.
•Eğer çikolatalı dondurma yapacaksanız,karışımı ikiye bölün bir kısmına çikolatanın yarısını atıp eritin.
•Soğuyan dondurmaları derin dondurucuya koyun,saatte bir olmak üzere üç kez karıştırın.
•İkinci karıştırmada çikolatalı dondurmanın içine damla veya parça çikolatalar koyun
•7-8 saat bekleyen dondurmalar artık hazır.
•Dolaptan çıkardıktan 5-10 dakika kadar bekleyip öyle servis ederseniz daha rahat olur(muş)

Çabuk eririm, acilen servis ediniz efenim..

p.s/ mutfağa henüz girmedim ama ev yapımı dondurmayı önce büyük teyzenin elinden yiyerek test etmeye karar vedim.. en güzeli bu işi bilen bir markadan mı yemek yoksa evde dondurma yapmak denemeye değer mi bişii mi tatmalı, bulmalı!

15 Haziran 2010 Salı

vuvuzela

şimdi afrikalı arkadaşlar; g.tümüzden enstrüman uydurmayalım.
ha sizin kültürünüzmüş yapacak bişi yok ama uyarmadı demeyin, hani olurda yolunuz türkiye'ye düştü, olduya bi de maça denk geldiniz. atıyorum; trabzonspor-gençlerbirliği maçı. siz de aman ne güzel ne güzel diye diye yöresel çalgınız plastik zamazingonuzu kolunuzun altına alıp tribünde yerinize oturdunuz. buraya kadar bi sıkıntı yok. ama bundan sonrası biraz karanlık. sen onu üflediğin ilk anda etrafındaki herkes sana dönecek ve " o yaptığını bi daha yaparsan o elindekini alır.. " bakışı atacak akabinde de " yeter artık kulağımı s.ktin eşoglueşek!! " nidaları ile karşılanacak ancak bu konuşmalara bi anlam veremeyeceksiniz.
olmaz demeyin. dünya küçük ya olursa. afrikalı dostum şimdi sakince o elindeki vuvuzelayı yere bırak ve uzaklaş. hadi canım.



3 Haziran 2010 Perşembe

l-o-s-t

bitti..
valla..
filmi de yok..
öylece bitti..
ama..
ulan..
lütfen..
bak lütfen diyorum..
bişey yapın..
bişey uydurun..
başına kıçına ekleyin..
ben anlamam..
bunca zaman bekledim..
bitiğinden beri belki bugün diyorum..
her gün umutlanıyorum..
çok şey istemiyorum..
iki şey..
adamı hasta etmeyin..
son ikazım..

1) o kutup ayısı a-çık-la-na-cak !!!

2) mr.eko nerde allahsızlar !!!

1 Haziran 2010 Salı

örovizyon 2010

milletçe en keyif aldığımız ama kimseye itiraf edemediğimiz, " abi eurovision'u avrupa' da kimse takmıyor yeaa " klişelerini ağız birliği yapıp söylediğimiz, sonra da başına oturup izlediğimiz, oylamada fanatikleştiğimiz bi tuhaf şarkı yarışması.. ahanda suraya yazıyorum; sondaki oylamayı kaldırıp kapalı usul yapsınlar ya da sonucu yarışmanın yapıldığı yerde masaya oturtulmuş hıncal, erkan özerman, cem davran ve ebru gündeş' in o ülke versiyonları tarafından mektuba konup verilse kimse izlemez bu yarışmayı. bizim olayımız oylama anında gaza gelmemiz, kim bize 12 vermiş, kim vermemiş, kim kime ne yapmış merak etmemiz. valla öyle, kendimden biliyorum.

neticede iyi ya da kötü,öyle veya böyle ikinci olduk. ama bana sorsalar benim oyum ispanya'nın şarkısında yine fırlamalığını gösteren jimmy jump 'a giderdi. o ne güzel koreografiydi, o ne güzel uyum, o ne güzel sevgi kelebekliği idi. yirim. http://www.jimmyjump.com/




kadrolu sunucu meltem olayına hiç girmicem. yaa zaten avrupa' da örovizyonu takmıyolar abi..




karın ağrısından kıvransa da şarkısını bitiren, birinci hanım kızımız lena meyer..





bir konuda çoğu insanla hemfikirim.. förmın o manga robotu ablayı finalde öpseydi kesin birinciydik.. ahh förmın ahh !..




27 Mayıs 2010 Perşembe

23 Mayıs 2010 Pazar

Pazar gecesi: huzursuz insanın lüzumsuz iç hesabı..



Bu da kendime ceza olsun.. aklımdan geçirdiğim hatta başladığım işleri yapmayarak ya da yarım bırakarak tamamen tembellikle geçirilen bir haftsonunun sonunda tembelliğimi itiraf etmek ceza olsun; bir de bitirilmesi gereken işleri hatırlatsın diye uykudan önce bu satırlar.. bazen şurup kazanına düşmüş bi insan oluveririm asteriks halt etmiştir yanımda, bazen de sağdan sola dönmeye üşenenin biri olur çıkarım kediler halt etmiştir yanımda..ne tutarsız enerji sarfiyatıdır bu anlamadım ki.. yazılması gereken bir yazı, düzenlenmesi gereken hatta baştan yaratılması gereken bir içerik, toparlanması gereken dolaplar, kitaplar, yazlıklar, kışlıklar ve daha listeye alınan başka ıvır-zıvırlar.. en kolayı olsun diye yazdığım üçüncü –ması gereken işten başlamıştım ki rehavete kapılmışım, yarım bıraktım.. to-do list’miş..adı kadar kısa sanki!

Bak ama biliyorum ben kendimi..önümüzdeki haftasonu enerji salınımı olacak..bu sefer de listedekilerin hepsine tik atmak için yerimde duramaz olur çıkarım (hepsi olmasa da bir kısmına..) hatta o enerji tükenmez bir de üstüne mutfakta bir şeyler mi denesem, şuraya mı gitsem bunu da mı bitirsem yoksa çıkıp biraz yürüsem mi gelir ardından..ve o haftasonu da uykudan önce huzurlu ama acı bir yorgunlukla biter kuvvetle muhtemel..tembelliğin suçluluğuyla biten bi haftasonundan iyidir ama di mi?

yok canım.. arada tembellik de lazım ama di mi? : )

19 Mayıs 2010 Çarşamba

18 Mayıs 2010 Salı

şavi - şad

yani şavşat.. yani kara orman..

hani şu çok eskiden trt her teknik hata olduğunda bi göl resmi girerdi ya, hani etrafı ormanlarla çevrili. işte o göl burda. karagöl..

olur da bi sabah şöyle uyanayım ama telefonun alarmı ile değil, kendi kendime uyanayım sabahın 7 sinde hem de zinde, akşam da 9 gibi uykulara dalayım, ses seda olmasın etrafımda istersen eğer, işte orası da tam olarak burası.

şehir dumanından sonra ikibinküsürlerde temiz hava öyle bir çarpıyor ki şehir insanını, " acep kim gerçekten bu hayatın tadını çıkarıyor, burda yaşayanlar mı ben mi ? " diye sora sora kapatıyor gözlerini insan..

yirmi yıl sonra; "şurdan iki dönüm yer alsaydım keşke" demem umarım..







12 Mayıs 2010 Çarşamba

Mutlu olduğu kadar tatlı da olsun yeni yaşlar : )



Manus Dei'nin pastası.. galiba çikolatalı, öyle görünüyor : ) en tatlısından!

Bu sene en güzel yaşlarının başlangıcı olmasını dilemeye karar verdim ben kendi adıma, öyle de olsun bence bundan sonra geçen yıllar, gelen yaşlar! iyi ki doğmussunnn.. iyi ki..

Doğum günün kutlu olsun,

2 Mayıs 2010 Pazar

erkek dediğin

Seni elinin tersiyle değil avucunun içiyle kavrayacak. Bileceksin ki emin ellerdeyim, başkası tutamaz elimi böyle.

Rahat olacaksın yanında, çok konuşmayacak, beynini didiklemeyecek.

İnce olacak; seni senin kadar düşünecek. Sen onu merak ettiğinde kendisine hesap soruluyor havalarına girmeyecek. Senin inceliğine karşı umursamaz sözler sarf etmeyecek.

Adamın sinirini bozmayacak, cinlerini tepesine çıkarmayacak, sanki sen onun için varmışsın her ne zaman istese emrine amadeymişsin, o ne yaparsa yapsın her istediğinde yanında elinin altında olacakmışsın triplerine girmeyecek.

Sen ona sevgini hissettirdiğinde, sen ona kayıtsız şartsız aşıkmışsın gibi havalara girmeyecek.

Erkek dediğin ilgi gördüğünde ilgiyle, sevgi gördüğünde sevgiyle karşılık verecek.

Erkek dediğin, sen onun için kendine baktığında, sırf ona daha güzel görünmek için giyinip kuşandığında hiçbir şey olmamış gibi davranmayacak.

Ruhunu okşamasını bilecek. Romantik olacak kimi gün habersizce kucağında çiçeklerle çıkıp gelecek. Özel günleri unutmayı marifet sanmayacak.

Kayıtsız olmayacak senin bütün zarafetine karşı. Gerçekten seven bir kadın sevgi ve ilgi bekler, erkeğine verdiği aşkın karşılığında küçük bir tatlı söz, kısa bir mesaj, bir çağrı bile onu mutlu edebilir. Erkek dediğin bütün bunları cebinden para harcıyormuş gibi cimrilikle yapmayacak.

Ben aranmayı, çok aramayı sevmem demeyecek. Her şey kendi istediği gibi olsun istemeyecek. Sadece kendi canının istemesine bağlamayacak her şeyi.

Erkek dediğinin, hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. Cesur olacak cesur. Seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına gizlenmeyecek.

Seviyorum deyip bir sonraki perdede kaçmayacak, özlüyorum diyorsa gelecek, kaybetmek istemiyorum diyorsa kaybetmeyecek.

Erkek dediğin askına sahip çıkacak. Korkak olmaz erkek dediğin. Erkek dediğin iyi sevişecek. Koyun gibi yatmayacak, bir an önce şu iş bitse demeyecek.

Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin. Bir baba şefkatiyle seni alnından öptüğünde bileceksin ki sevgisi geçici ve zayıf değildir.Ve sevgiyle öptüğünde dudaklarından bileceksin ki öpüşün tek sebebi şehvet değildir.

Erkek dediğin yakışıklı olacak, çekici olacak ama bundan çok daha öte bir şey...
Zeki olacak.

Kadının küçük yalanlara, bahanelere inanmayacağını, kendisini kendi gibi tanıdığını bilecek. Kadının zekasını küçümsemeyecek kadar zeki olacak. Zeki olacak, seni bir hamur gibi karmasını bilecek, o hamura kendisi
katmasını da.

Değerlerini bir anlık hevesler uğruna satmayacak.
Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seninle yataktayken kullanacak.


Erkek dediğin önce sevecek.
Kendini sevmeyen erkekten kimseye hayır gelmez. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu adamla ne yatağa sığıyorsun, ne toprağa... Koluna girip gezmesini bileceksin gururla, koynuna alıp sevişmesini de. Babalığını da bilecek, ana-babaya hürmet etmeyi, kadir kıymet bilmeyi, vefakarlığı, fedakarlığı...

Erkek dediğin seni koruyacak,kuşatacak.

O nerede olursa olsun seni koruyacağını bileceksin.
Pısırık olmayacak erkek dediğin. Erkek dediğin erkek olacak.
Seni sadece sen olduğun için sevecek. Parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin ne dediğiyle hareket etmeyecek.

Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem dostun, hem baban, hem çocuğun olacak, huzurla bağrına basacaksın.

can dündar

kadın dediğin

Kadın dediğin güzel olacak arkadaş. Şöyle savurdu mu eteğini, ruhun rüzgarına kayacak. Bacakların, ayakların, bilekten bağlı ayakkabıya tutunan parmakların seyrine doyamayacaksın.

Bakımlı olacak kadın dediğin. Saçları ipek , topukları pembe, boynu ince, salındı mı kuğu gibi zarif olacak ve zarifliğinin ortasında bir hanımefendi barındıracak. Güzel olacak ama kaşı, gözü, bacağı, iki meme ucundan önce, sözü doğru, ruhu aydınlık olacak, güzelliği komple olacak. Korkmayacaksın gecenin bir vakti sol cenapta yüzünü gördüğünde. Yeni bir kabus gibi yaşamayacaksın gerçeği de. Güzel olacak ama, aklını evde tutacak kadar da akıllı.... Seni elinin tersiyle değil, avucunun içiyle kavrayacak... Bileceksin ki emin ellerdeyim, başkası tutamaz beni böyle. Rahat olacaksın yanında, çok konuşmayacak, beynini didiklemeyecek küçük kurtçuklarla. Sıradan ve kabullenir yaşamanın ne demek olduğunu sindirmiş olacak içine.

Asla şatafat düşkünü olmayacak. Doğum günlerinde bir sıcacık öpücüğün yerini, tek taş bir De Beears’ın alamayacağını algılayacak kadar doygun olacak. Hatırlaman yetecek özel günleri, pahalı bir hediyeyle savuşturmadan. Sadeliğin içinde farkedilir olabilmeyi, gösterişli kıyafetle bir tutmayacak. Duruşu, oturuşu, yürüyüşü abartılı değil, basit hiç değil, sadelikten oluşacak. Kendini süs bebeği gibi ortaya atıp, fingirdeşmeyecek başkalarıyla. Ekonomiden, politikadan, milli maçlardan ve kültürel olaylardan haberi olacak. Bizi kim yönetir, nasıl yönetir, demokrasi, monarşi, oligarşi nedir bilecek, saf hatun numarasıyla cahilliğini güzelliğiyle örtmeye yeltenmeyecek. Gezip, eğlenmesini bildiği kadar, pazar parasını kozmetiğe yatırmaması gerektiğini, domatesin, ekmeğin, soğanın, kıymanın kaç para olduğunu bilecek. Cak cak telefonda konuşup, niye böyle fatura geldi hayret tribine girmeyecek. Eşini dostunu kollayacak ama içi vıcık vıcık dedikodu yumağının içinde kaybolmayacak.

Marka düşkünü, moda düşkünü olmayacak kesinlikle...Takip edecek ancak yakışanı seçecek. Sökük, paça boyu, fermuar dikmeyi bilecek, herseferinde terzi aranmayacak pırnık pırnık. Elinden her iş gelecek. Marifetlerini sadece seni elde ederken değil, seni elde tutarken de gösterecek ve tüm bunlar içinden gelecek içinden, göstermelik olmayacak.

Adamın siniri bozmayacak, tepesini attırmayacak, cinleri başına toplamayacak, körolası dilini gerektiğinde yutacak... Çarşı pazar görmesini, sana don kilot almasını, gömlek ayakkabı numaranı bilecek... ve zevki seni giydirecek kadar yerinde olacak, kendisini giydirmeyi bildiği gibi.

Orada burada dedikodu yapmayacak, laf taşımayacak, ayıkla pirincin taşını durumlarına sokmayacak. Ortalık yerde kahkahalarıyla sebepsiz çınlamayacak. Dekoltenin dozunu kaçırmayacak ama sıkı sıkıya da kendini ambalajlamayacak. Açık saçık olan elbisesi değil, sana olan ilgisi olacak ve bunu gösterebilecek medeniyeti...

Onu bir kediyi sever gibi seveceksin yanıbaşında ve huzurla... Öyle ‘çağırdım, gelmedin, geç kaldın, aramadın, sormadın, kiminleydin, hesap ver’ yapmayacak. Sana yüreğiyle güvenecek, inançlarıyla sokulacak. Bilmem kimin sözüne aldırmayacak, asla arkadaşlarının arkasından konuşmayacak, hele küfür hiç etmeyecek. Sınırını zorlamayacak , salya sümük ağlamayacak, kıytırık nedenlerden hır gür çıkarmayacak. Sözü dinlenir, anlaşılır olacak. Bir hatayı allayıp pullayıp abartmayacak.

Gömleklerini o ütüleyecek ve o gömleğe hangi pantolon yakışır bilecek. Ama hayatı giyim kuşam üstüne kurulmayacak. Uyum ve uyumsuzluk nedir bilecek. Bir kere, topuklu ayakkabıyla spor ayakkabının ayrımını yapabilecek arkadaş. Dağa çıkarken rugan ayakkabı giymeyecek. ‘Of yoruldum, beni ara, beni al, beni bul, bunu isterim’ değil, ‘sence de uygunsa, yanındayım, ben gelirim, merak etme’ olacak lügatında. Tereciye tere satmayacak yani. Hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. Cesur olacak cesur. Seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına gizlenmeyecek ve arkandan laf söyletmeyecek....

Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi de€il, kımıl kımıl olacak yatakta. Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak. Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak. Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini. Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.

Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin. Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak. En seksi leydi olmayı da bilecek, hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de. Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küsmeyecek, süründürmeyecek. Kadın dediğin ayıp nedir bilecek.

Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek. Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak...

Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürsüz yemeklerle işi olmayacak. şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe. Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri . Yahut pahalı parfümlerin sindiği, süslü püslü boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.

Kadın dediğin güzel olacak ama eli yüzü düzgünden çok öte birşey. Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da... Paranın gücünü bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak. Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek ,üstüne sevgili edinmeyecek.

Sarışın, renkli gözlü, uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya... Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha. Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak...

Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak. Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak. Komplekslerini güzelliğiyle örtmeye çalışmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.

En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa... Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle. Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de...

Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek. Parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin ne dediğiyle , sınırlamayacak. Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla... Bileceksin ki evde ‘O’ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...

Öyle bir kadın işte... Vardır vardııııııııır!..
Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!


Sibel Bengü

'semi sweet' & 'full joy'




şu yukarıda görmüş olduğunuz şişenin üzerinde semi-sweet yani yarı-tatlı yazar..

evet kısmen tatlı, içimi kolay, keyfi tatlı mı tatlı bir şarap! bir de açık havada misal ailenizle, sevdiceğinizle ya da dostlarınızla tadına bakmaya kalkarsanız o içini göremediğiniz şişenin dibini görmeniz an meselesidir.

yani özetle şişenin üzerine ek olarak şu yazılmalı:

"semi-sweet" & "full joy" : )

1 Mayıs 2010 Cumartesi

doğa için çal

önce "divane aşık gibi"

şimdi de "uzun ince bir yoldayım"..

pek nefis, pek şukela..




15 Nisan 2010 Perşembe

salus par aquam

"salus par aquam" ya da "salut per aqua" veya "solus per aqua".

yani kısaca spa..

zamanında roma hamamlarının duvarlarında yazan bu 3 cümlecik, şu anda yıldızı bol, her türlü konfora sahip tesislerin tabelalarında kısaltılmış haliyle arz-ı endam etmekte.



karla kaplı bir doğada sıcak havuz keyfi yapmanın bedeli ne ile karşılaştırılabilir ki ? nutella, uludağ limonata, lost üçlüsü ve sevdiceğin yanı dışında..

bunlar da ülkedeki başlıca termal tesislerin yerleri ve iliklere işleyen suyun sıcaklığı. belki işe yarar ;

ankara ; kızılcahamam (50°c ve 51 °c) - ayaş (31 °c) - haymana (44°c)

muğla ; köyceğiz - dalyanköy (32°c - 42°c)

afyon ; ömer (42°c ve 53°c)

kütahya ; llıca (25°c - 43°c) - yoncalı: (32°c ve 36°c)

denizli ; pamukkale (36°c ve 38°c)

izmir ; çeşme (55°c) - balçova (62°c ve 80°c)




4 Nisan 2010 Pazar

Grip vs. Trip



Şahsiyetsiz bu grip, yorgun gibisin ama diil gibisin, bi an iyisin bi an yattığın yere mıhlanmışsın, yersin içersin bi sorun yok gibidir ama tadı tuzu yoktur..bu ne ya..hele bir de kırk yılda bir grip olurum ben diye ortalıkta dolaşıp sonra da yakalanırsanız yediremezsiniz bu durumu, bişeyim yok benim diyip trip yaparsınız. döner dolaşır yine yatış vaziyetinde teslim olmuş bulursunuz kendinizi.. şahsiyetsiz bi hastalık bu şahsiyetsiz..oturmus yazıyorum ama halim yok, ama yazabiliyorsam bişiim yoktur, ama aslında var .. al işte..

30 Mart 2010 Salı

Saatler...



Saatler, günler geçer, bekleriz..zamanı yakalamak, kontrol etmek, durdurmak, çoğaltmak, azaltmak isteriz, şu popüler deyimle ‘zamanı yönetmek’.. zaman başına buyruksa, akıp gidiyorsa ve akreple yelkovanın birbirini kovalayışını izlerken taşıdığınız saatin bir anlamı varsa zamanın akışını daha keyifle izlersiniz.

Kolunuzda atan tik-takların sesi..zamanın sesi..

Saat taşımaktan daha anlamlı olan.. taşınan saatin anlamı.. sizi zamanla barıştırır daha önemlisi daima sizinledir.. bir parçanızdır, ayrı kalamadığınızdır..

29 Mart 2010 Pazartesi

e mi manchi tu



özlemek; huzurlu ve sabırlı bir "bekleme" ile sual olunmaz bir "sevgi"'nin birleşimi ise eğer, ortaya böyle bir karışım çıkar muhtemelen..

ve ben özledim..

marsis




"karmate" ile birlikte kazım' ın ayak izlerinden koşan güzel çocuklar, tulum'un efendileri.




söylenen o ki "tulum" denen, insanı hüzünlendirirken kanını kaynatan, bu "anlaşılmaz" çalgıyı imal etmenin en başarılı yolu, oğlak derisini birkaç gün mısır unununda bekletmekten geçiyormuş.

ilk albümlerinden marsis dağı ile tanıştık yakın zamanda;


24 Mart 2010 Çarşamba

bırakıcam -1-



bu yıl içinde sigarayı bırakma kararını aldığımı ancak sonrasında bu aldığım kararı kendime unutturma ihtimalim olduğunu düşünerek tarihe not düşme ve bırakmazsam "allaım seni bildiği gibi yapsın iradesiz herif " hakaretlerine maruz kalma hakkımın elimden alınmaması ve bu resmi mihenk taşı olarak belirleme amacımın yerini bulması için öncelikle bu cümleyi bi şekilde tamamlamalı sonrasında da sene içinde vedalaşacağım merete bütün bunları bir bir suratına suratına vurarak söylemeliyim sanıyorum.

sen gerçek misin ?


karagöl ( artvin-borçka )

o iskelede oturdum. sağdaki kayıkla açıldım. gerçek gibi ama değil gibi.
sonbaharda karşıdaki ağaçlar "kırmızı" iken gelin dediler. gidilecek.
kimbilir daha nereler var görülecek.. şu da şurda kalsın denmeden görülecek..

14 Mart 2010 Pazar

En Çok Sevilenler!!



Music From Another Room - Truly, Madly, Deeply




True Lies - Por Una Cabeza



Closer - The Blower's Daughter




Sweet November - Only Time





Armageddon - I Don't Wanna Miss a Thing





Lion King - Can You Feel The Love Tonight




.. ve pulp fiction, time of gypsies, before sunrise&sunshine, love actually, saturno contro, godfather, west side story 'nin unutulmazlarını da küstürmemeli.

12 Mart 2010 Cuma

karmate

lazca'da " su değirmeni " anlamına gelen, karadeniz müziğini hiç tartışmasız en iyi yapan grup..

dinlenesi, dinlendirilesi..

Mostar




Nerdeyse 450 yıllık bakmaya doyulmaz güzel Mostar.. dünyanın sayılı miraslarından ama sadece bir köprü..17 yıl önce o güzelim taşları Neretva’ya gömülen Mostar.. ‘Mostar köprüsü çökmüş, Neretva ne kadar üzgün kimbilir' derken Bulutsuzluk Özlemi küllerinden doğacağı akla gelir miydi..doğdu.. olabildiğince.. ayakta dur ki görelim seni..taşlarına dokunalım, Neretva’nın sularına bakalım ayaklarımızın altından akıp giden..


i miss you like the deserts miss the rain

men tâ senün yanunda dahî hasretem sana






olsandı sen sema, olsandı sen hava,
alsamdı men seni dem dem, nefes nefes.
olsamdı ben mekân, olsandı sen zaman
eflâki dolduran bir aşk olurdu bes.

bir kâsedir alev dolu, gönlüm yana yana,
ben ta senin yanında dahi hasretim sana.
yaşlar dökende söndüremez ateşimi su,
sunsan elinle kanımı, içsem kana kana..

rabia hatun;

nazım' ın hapishaneden piraye'ye gönderdiği mektupta " sana karşı duyduğum aşkın çeşidini bundan yedi yüz yıl önce bir kadın yazmış , hem o kadını kıskandım, hem de hayran oldum. " diye bahsettiği, aşkın tarifini 13. asırda veren kadın.

11 Mart 2010 Perşembe

kira öder gibi ev sahibi olmak



ev sahibi olur gibi kira ödemeyi geçtikten sonraki ilk durak..

hadi hayırlısı..

2 Mart 2010 Salı

güne güzel başlamak isteyenlere


jarnana


as më jep nj'er ujë moj balluk' e prërë
me se të të japë trendafil me ere?

jarnana, jarnane, jarnana moj të keqëne

o me dorënde tënde moj balluk' e prërë
dora m'u ndodh zënë trendafil me ere?

me se t'u ndodh zënë moj balluk' e prërë?
me unazëne tënde, trendafil me ere


en karizmatik 10 lost karakteri



10) danielle rousseau


nam-ı diğer "french chick". bebeğini others'a kaptıran, intikam için yıllarca adada sefalet çeken, bizimkiler ne zaman yardım istese şefkatli kollarını açan, azıcık pasaklı birazcık sıyırmış abla. severdik kendisini orası ayrı.
isminde bulunan anagram ise onu listeye sokan en küçük ayrıntı;
" a real lie used on us "




9) john locke


ismini aldığı 17. yy ingiliz filozofu "hiç kimse kendinde olandan fazlasını veremez." derken bizim john locke; "don't tell me what i can't do ! " ile girdi hayatımıza.

başlarda gıcık olsak da adam sezon geçtikçe black smoke oldu daha ne olsun. listeye girmemesi kutup ayısına hakaret olurdu.




8) dr. marvin candle


dharma oryantasyoncusu.
az deli etmedi bizimkileri.
tipi yeter.




7) penelope widmore


8 sene sevdiği adamı bekleyen, yetmediği gibi parası neyse verip adayı bulduran büyük aşık, modern çağın aslı'sı, zühre'si, leyla'sı ..





6) christian shephard


dertli gönüllere giren işte benim zeki müren..
olur olmaz yerden çıkan bi tuhaf adam.
nedir senin olayın, amacın ne, büyüyünce ne olacaksın? in misin, cin misin ?




5) desmond david hume


bir başka ingiliz filozof muhadili. ( david hume )
charles widmore'un önünde eğilmeyen, başına gelen herşeyin tek sebebinin aşk olduğu, sevdiği kız için herşeyi göze alan fakir ama gururlu genç.
aksanına kurban; " see you in another life bro! "




4) richard alpert


anti aging richard.
her devrin adamı, nefertiti'nin sevgilisi, zeus'un okey arkadaşı, biraz yaşlı.




3) mr.eko


benim bu lost senaristlerine uyuzluğum bu adamı öldürmeleriyle başlar.
zaten adada elini sallasan kaypak, ikiyüzlü tiplere çarpıyor. ne istediniz dağ gibi adamdan?
böyle kodumu oturtan delikanlı bi abimizdi. black smoke'a bile kafa tutmuşluğu vardır rahmetlinin.
eko ya kıymayacaktınız senaristler, iki elim yakanızda bilesiniz !




2) benjamin linus


manipülasyon ustası, hükmedici, psikolojik savaş ustası, ada yöneticisi.
bu adam bu dizide bi kamyon dayak yemiştir. kafaya yediği küreğin haddi hesabı yoktur. bu adamcağız kadar ağzı burnu dağılan ikinci bi eleman yoktur.buna rağmen yıkılmamış ayakta kalmıştır.

türkçe konuştuğu sahne; ( türkçe biliyor musunuz? http://www.vidivodo.com/140272/lost-benjamin-turkce-konusma ) ile bize selam çakan, "i always have a plan john" kalıbı ile 3 sezon john'u maymun eden, adadaki şüphesiz en zeki karakter.

son sezonda kendisinin karizmasını tırpanlamaya çalışan senaristlere rağmen kalbimizeki yeri başkadır. bak senaristler diyince aklıma geldi yine; niye öldürdünüz lan eko'yu !




1) jacob


adanın tanrı'sı..

final bu adamla biter, olur da tatmin edici bitmezse yazık olur bu sarı oğlana..