29 Nisan 2011 Cuma

if bald has a cure he would apply it to his own head




sevgili mikrop;

öncelikle bunu okuyosan topsun olm.

sana çok samimi yaklaşacagım. çılgın bi projem var. gördügün gibi fatih terim ingilizcesinden halliceyim, google translate tarzı çeviride çok iyiyim lakin 3 gündür öksürüyorum ve bu durumdan hiç hoşnut değilim.

eğer bu gece öksürtmezsen yarın içtiğim tüm ilaçları bırakıcam. evet o yüzüne yüzüne püskürttüğüm sprey dahil. bak ben tatmin oldum. bu kadar mesai yeter. sen de yoruldun farkındayım. geldin biraz sarstın kabul, ama artık yavaş yavaş gitmesini de bilmek gerekir. benim sözüm söz .

hadi.. git..

28 Nisan 2011 Perşembe

18 Şubat 2011 Cuma

Beklemek, Merak, Zaman

" içimde durmadan çalışan bir saat.. tik-tak..tik-tak ..."

5 Ocak 2011 Çarşamba

tutte le strade portano a Roma



Aşk çeşmesinin yapılışına dair efsaneye göre, Roma ordusu askerleri savaştan dönerken uzun süre su bulamazlar. Derken karşılarına çok güzel bir kız çıkar ve Romalı askerlere bulunduğu yeri kazarlarsa su çıkacağını söyler. Askerler güzel kızın tarif ettiği, şu anda havuzun bulunduğu yeri kazarlar ve su bulurlar.

Bu hikaye havuzun üstünde bulunan kabartmalarda da resimlerle ifade ediliyormuş. Bugün havuza atılan paralar gerçekleşen dileklere dönüşüyor mu bilmem.. bizim dileklerimiz daha ‘fontana de trevi’ye para atmadan önce gerçekleşmişti; yine de biz paralarımızı attık..daha dileklerimiz bitmedi.. gönderdik.. gerçekleşsin ve öylece sürsün diye...

Roma ihtişamlı bir şehir, ‘roma’ntik ve biraz da melankolik. Güneş görseydik bu üçüncü sıfatı pek hak etmeyebilirdi. Akdenizin ruhu, rehaveti hemen hissediliyor. Binbir çeşit insana ve kültüre alışsalar da, müşteri kaygısı taşımasalar da İtalyanlar sıcak, sevimli insanlar. Kalabalıktan bıkmamışlar ama güneye indikçe İtalyanların rahatlığındaki aşırı dozu biz bile yadırgayabilirmişiz.. güneyi görünce karar veririz.

Roma ve Piazza’ları.. etkileyici havuzlar ve anıtlarla dolu güzel mi güzel, kimisi kocaman kimisi sıcacık piazzalar..ve onları birbirine bağlayan daracık sokaklar, caddeler, cafeler, dondurmacılar, sokak sanatçıları, seyyar satıcılar.. sonra bu zenginliğin içinde o sokaklarda başlayan kayboluşlar.. :) tam ‘tamam çözdüm bu güzergahı’ derken başka sokaklara sapışlar, acele adımlarla sanki bir labirentten çıkmaya çalışırcasına telaşa düşmeler.. yüzlerce yıllık yapıların tepesinden sizi seyreden aslan başlı heykellerin gözlerini üzerinizde hissedişler.. hatta yorgun ayaklarla bu labirentlerde gezinirken ve yapmak istediğiniz her şeyi küçücük bir zamana sığdırmaya çalışırken, telaşa kapılıp olmadık küçük inatlaşmalara kapılmalar.. ve bunun sebebini sonradan o yüz yıllık heykellere, bulundukları yere hapsoldukları için sizi izleyen hasetli gözlerine (içinizden batılca) verişiniz.. :) olur mu olur.. ne de olsa Roma.. efsaneler şehri! gerçek olansa geriye dönüp bakınca hepsini ve Roma'yı gülümseyerek hatırlayışınız... :)

Ne çok şey var anlatılası.. panayır havasındaki Piazza Navona'da atlı karıncaya binmek, tadına doyulmaz penneleri, porcinileri italyan şarapları esliğinde yemek,el ele tutuşup keşfe çıkmak..ve daha bir sürü lezzetli lokmalar halindeki anılar..

Küçücük bir özetle;
Roma’yı ve İtalya’yı çok sevdim.. sevdiğim’le daha çok sevdim.. aylak aylak İspanyol merdivenlerinde oturup sandviç yemeyi, başımı sevgilimin omzuna yaslayıp üşümeyi, bizim gibi turistleri izlemeyi sevdim..

sokaklarda elimi tuttuğu için rahatça etrafıma bakınmayı, bir yandan da öbür elimde dondurma kornetimi kemirip konuşmadan yanında hızlı ve minik adımlarla ilerlemeyi, küçük bir kız çocuğu gibi hissetmeyi sevdim.. havai fişeklerin altında şükrederek yeni bir yıla birlikte bambaşka bir gökyüzün altında girmenin coşkusunu sevdim..

Ben hala ordayım… orda seninle kaldım...

Gelecek bölümde: Asırlar öncesinden kalma bir hikayenin içinde hissedeceğiniz şehir Siena!

21 Ekim 2010 Perşembe

hayal bu ya..




işte hayal bu ya; bembeyaz kumlar, gölgesi turkuaz rengi sınırsız bir denize düşen palmiyeler ve güneş..

yanımda remedios kulağıma şarkı söylerken sahilde kumdan kale yapan, küreğiyle denizden kaleye su taşıyan biri kırmızı bandanalı, diğeri mavi şapkalı ve örgü bileklikli yaşları tahminen 3 yıl 2 ay ile 4 yıl 8 ay arasında değişen 2 adet muhteşemlik..

hayal denilen şey müthiş, sınırsız ve tam yetkili özgürlük ise bu gece böyle uyuyorum.. hayalim gerçek olsun diye uyuyorum..






05.11.2010 / Remedios der ki : bu hayali The Beach Boys süslesin... her dinlediğimde deli gibi neşelendiren ama yaşlanmayan soundtrack Cocomo! klip diye buna derim ben :)) hadi gidelim!! Aruba! Jamaica! Bermuda! Bahama!...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Aşk & Yemek



Yemek yemekten daha güzel olanı, yemeği aşkla yapmak, aşkla yemek.. Hatta zevkle hazırlanmış, damağınıza olduğu kadar gözünüze, ruhunuza hitap eden zarif bir sofrada yerseniz, üstelik yerken aşıksanız mutlu anlar hiç bitmesin istersiniz. Willy Passini “Aşk ve yemek, vazgeçilmez iki ihtiyaç ve zevk” derken, “Ne kadarı ihtiyaç, ne kadarı zevk?” diye başlamış kitabına.. yemek ve aşk arasındaki ilişkiyi sorgulamış..


Passini'nin yaptığı çıkarımlar işin derinlerine inebilir; ama bana göre küçük ve zevkle hazırlanmış bir masanın, sevgiyle hazırlanmış tariflerden sürpriz yemeklerin bile (pek becerikli ve usta olmasanız bile :) aşkı beslediği sorgusuz sualsiz bir gerçek!

Onu bunu bilmem..ben zaten sevinince, üzülünce, gerilince, gevşeyince, endişelenince, şu olunca bu olunca iştahı kaçanlardan diilim!tam aksine zevkle yiyenlerdendim. Yaşasın yemek yemek, yaşasın “aşk”la yemek :)

Güzel tariflere aşkla yer vermiş iki site, "yemekaski" ve "portakalagaci", ben çok sevdim!

25 Temmuz 2010 Pazar

Eğer Bir Yıldızınız Varsa...



Her gece gökyüzüne bakıp gülümsemek, dileklerinizi göndermek ve şükretmek için bir sebebiniz vardır,
Sanki yerini bilirmişçesine gözlerinizi kısıp olduğu yeri işaretlemek istersiniz,
Gidecek hiç bir yerimiz olmasa bile 'bir yıldızımız var ya!' diyebilirsiniz karşılıklı,
Şu hayatta alabileceğiniz en anlamlı hediyelerden birine sahip olduğunuz için teşekkür edersiniz,
Gözlerinizi kapatırken 'yıldızınızda' buluşmayı hayal edersiniz,
Siz yaşlansanız da, bu dünya, hatta bu evren var oldukça var olacak bir hediyeye sahip olmanın mutluluğunu yaşarsınız,
..ve bir gün 'birlikteyken' bir teleskobun ucundan gerçekten yıldızınızı görmeyi dilersiniz...

Teşekkür ederim, :x

10 Temmuz 2010 Cumartesi

macahel

a.g, 34 yaşında lösemi hastası. doğduğu yerin yolları yılın 6 ayı kapalı. a.g , aylık ilaç kullanmak zorunda ve bu ilacı an yakın yazdıracağı yer yaşadığı yere 350 km uzaklıkta. a.g; her ay 1 gün önceden yola çıkıyor, ilacını yazdıracağı hastanenin olduğu ilde bir gece konaklıyor ve ertesi sabah ilacını yazdırıp yaşadığı yere geri dönüyor. a.g nin yan komşusu rıza amca'nın karısı haftanın 3 günü diyalize girmek zorunda. haftanın 3 günü. nasıl çözmüş bilmiyorum ama haftanın 3 günü hastanedeler. tabi her gidişleri bir gün öncesinden. 6 gün yapar. a.g nin ablası doğum yaparken kanaması olunca, kar yüzünden hastaneye yetişememiş. 28 yaşında bu doğup büyüdüğü yerin yollarında can vermiş. aslında bütün köy doğumları yaz aylarına denk getirmeye çalışıyor ama olmuş işte bir hata. ayarlayamamışlar. köydeki sağlık ocağında bir ebe ve bir sağlık memuru var. 3.sınıf istasyon olarak düzenlendiğinden doktor kadrosu yok. zaten onların da böyle bir talebi yok. doktor ellerinin altında olsa ne olacak. acil bir durumda onlar da biliyor bu dağların onlara yol vermeyeceğini.



a.g; arıcılık yapıyor, abisi de öyle. babaları da arıcıymış. dedesi öğretmiş babasına da. yiyecekler stoklanıyor, öyle her canının istediğini alayım bulayım gibi bir şansları yok. kış için un, buğday stoklanıyor, ekmeklerini kendileri yapıyor. işin tuhafı bu kimseye zor gelmiyor. alışmışlar ve dışardaki hayatı da böyle sanıyorlar. bütün ülke böyle yaşıyormuş gibi.



a.g; nin yaşadığı yerde ilköğretim okulu var. eğer çocuğunu okutmaya devam etmek isteyen olursa 80 km ilerdeki ilçeden ev tutup ordaki liseye yazdırması gerekiyor. bu şartlar altında kim bununla uğraşır değil mi? kim bu insanları sorumlu tutabilir ki çocuklarını niye okutmuyorsun diye.. ama öyle değil işte, a.g turizm mezunu. rıza amcanın 2 kızı matematik öğretmeni, küçük oğulları da biyoloji okuyor. okuma yazma oranı % 100.



arıcılıkla uğraşıyorlar demişken tek işleri bal satmak değil. tema öncülüğünde bir tesis kurulmuş ve orda laboratuar şartlarında kraliçe arı üretip tüm ülkeye satıyorlar. çünkü dünyadaki 3 saf arı ırkından biri olan kafkas arı ırkı sadece burda bulunuyor.
herkesin kendine ait bir ormanı var. evet ormanları var. ladinleri köknarları var yüzlerce yıllık. ama kimse kimsenin ormanına girmiyor, kimse de kendi ihtiyacından fazlasına dokunmuyor. a.g'nin amcasının oğlu hes kurmak için istanbul'dan bir şirketle geri geldiğinde bütün köy karşısına dikilip engel oluyor. senin benim anlayamayacağımız bir dürüstlükleri ve bulunduğu çevreyi sahiplenme, koruma içgüdüleri var bu insanların.



ilkbahar, yaz aylarında tüm türkiye'den turist akınına uğruyor bu köy. onlara ev sahipliği yapıp , gelen hiç tanımadıkları şehirli (!), modern (!) insanlara etrafı gezdirip, evlerini açıyorlar ve karşılığında hiçbirşey beklemeden uğurluyorlar güler yüzle. yabancı turistlerin askeriye'den izin almaları gerekiyor sınır köyü olduğu için. ama onların da sayıları hiç de az değil. çoğu ingilizce biliyor zaten. misafir misafirdir ne de olsa.



macahel' in doğasını, yeşilini, maral şelalesini onu bunu anlatmaya gerek yok. bu insanlarla aynı ülkede yaşadığını bilmek ve bunu görmek için, geleceğe umutla bakmak, bu ülkeye ve bu ülkenin insanına hayran olmak için bir gece de olsa gitmeli, o insanlarla aynı havayı solumalı. sonra yeniden döneriz zaten gerçek (!) dünyamıza.

4 Temmuz 2010 Pazar

Yer misin, Yemez misin? : )



Meğer evde yapılabilirmiş dondurma!??!

Büyük teyzeden gelen talep üzerine internette yapılan tarif araştırması sonrasında binbir çeşit tarifi ve dayanılmaz sunumlara bürünmüş dondurma fotoğraflarını gördükten sonra gece yarısı gelen dondurma krizini dindirmenin yolu "mış" gibi yapmakmış..birazdan mutfağa girip dondurma yaparmış, üstüne de yermiş gibi yapmadan önce uygun bir tarifi bulup yazmalı ki sonra unutulmasın..blogun bir köşesinde dursun.

Hem bir gün bir haftasonu ulaşımı zor, insan eli değmemiş yerlere gitmek, kalmak zorunda kalırsanız -misal çok yükseklerde bir köyde, yaylada, pansiyonda, dağ evinde..olur ya- sonra canınız dondurma çekerse süt, su, şeker, çikolata bulmak kolay, yapar ya da yaptırır yersiniz afiyetle..

gerçek adım: damla sakızlı ve çikolatalı dondurma

içimin malzemeleri:

•1 litre süt (5 su bardağı)
•1 su bardağı + 1 yemek kaşığı şeker
•1 silme yemek kaşığı salep
•2 adet damla sakızı
•Ayrıca çikolatalı dondurma için 40 gr.çikolata

hazırlanışım:

•Sütü tencereye koyup kaynamaya bırakın
•Bir havanda çok az şeker ve damla sakızını dövün.Diğer şeker ve saleple karıştırın
•Süt kaynamaya başladıktan sonra,karışımı içine atın
•Karıştırarak 10 dakika pişirin ocaktan alın.Dondurmayı ara sıra karıştırarak soğutun.
•Eğer çikolatalı dondurma yapacaksanız,karışımı ikiye bölün bir kısmına çikolatanın yarısını atıp eritin.
•Soğuyan dondurmaları derin dondurucuya koyun,saatte bir olmak üzere üç kez karıştırın.
•İkinci karıştırmada çikolatalı dondurmanın içine damla veya parça çikolatalar koyun
•7-8 saat bekleyen dondurmalar artık hazır.
•Dolaptan çıkardıktan 5-10 dakika kadar bekleyip öyle servis ederseniz daha rahat olur(muş)

Çabuk eririm, acilen servis ediniz efenim..

p.s/ mutfağa henüz girmedim ama ev yapımı dondurmayı önce büyük teyzenin elinden yiyerek test etmeye karar vedim.. en güzeli bu işi bilen bir markadan mı yemek yoksa evde dondurma yapmak denemeye değer mi bişii mi tatmalı, bulmalı!

15 Haziran 2010 Salı

vuvuzela

şimdi afrikalı arkadaşlar; g.tümüzden enstrüman uydurmayalım.
ha sizin kültürünüzmüş yapacak bişi yok ama uyarmadı demeyin, hani olurda yolunuz türkiye'ye düştü, olduya bi de maça denk geldiniz. atıyorum; trabzonspor-gençlerbirliği maçı. siz de aman ne güzel ne güzel diye diye yöresel çalgınız plastik zamazingonuzu kolunuzun altına alıp tribünde yerinize oturdunuz. buraya kadar bi sıkıntı yok. ama bundan sonrası biraz karanlık. sen onu üflediğin ilk anda etrafındaki herkes sana dönecek ve " o yaptığını bi daha yaparsan o elindekini alır.. " bakışı atacak akabinde de " yeter artık kulağımı s.ktin eşoglueşek!! " nidaları ile karşılanacak ancak bu konuşmalara bi anlam veremeyeceksiniz.
olmaz demeyin. dünya küçük ya olursa. afrikalı dostum şimdi sakince o elindeki vuvuzelayı yere bırak ve uzaklaş. hadi canım.



3 Haziran 2010 Perşembe

l-o-s-t

bitti..
valla..
filmi de yok..
öylece bitti..
ama..
ulan..
lütfen..
bak lütfen diyorum..
bişey yapın..
bişey uydurun..
başına kıçına ekleyin..
ben anlamam..
bunca zaman bekledim..
bitiğinden beri belki bugün diyorum..
her gün umutlanıyorum..
çok şey istemiyorum..
iki şey..
adamı hasta etmeyin..
son ikazım..

1) o kutup ayısı a-çık-la-na-cak !!!

2) mr.eko nerde allahsızlar !!!

1 Haziran 2010 Salı

örovizyon 2010

milletçe en keyif aldığımız ama kimseye itiraf edemediğimiz, " abi eurovision'u avrupa' da kimse takmıyor yeaa " klişelerini ağız birliği yapıp söylediğimiz, sonra da başına oturup izlediğimiz, oylamada fanatikleştiğimiz bi tuhaf şarkı yarışması.. ahanda suraya yazıyorum; sondaki oylamayı kaldırıp kapalı usul yapsınlar ya da sonucu yarışmanın yapıldığı yerde masaya oturtulmuş hıncal, erkan özerman, cem davran ve ebru gündeş' in o ülke versiyonları tarafından mektuba konup verilse kimse izlemez bu yarışmayı. bizim olayımız oylama anında gaza gelmemiz, kim bize 12 vermiş, kim vermemiş, kim kime ne yapmış merak etmemiz. valla öyle, kendimden biliyorum.

neticede iyi ya da kötü,öyle veya böyle ikinci olduk. ama bana sorsalar benim oyum ispanya'nın şarkısında yine fırlamalığını gösteren jimmy jump 'a giderdi. o ne güzel koreografiydi, o ne güzel uyum, o ne güzel sevgi kelebekliği idi. yirim. http://www.jimmyjump.com/




kadrolu sunucu meltem olayına hiç girmicem. yaa zaten avrupa' da örovizyonu takmıyolar abi..




karın ağrısından kıvransa da şarkısını bitiren, birinci hanım kızımız lena meyer..





bir konuda çoğu insanla hemfikirim.. förmın o manga robotu ablayı finalde öpseydi kesin birinciydik.. ahh förmın ahh !..




27 Mayıs 2010 Perşembe